2016’nın en iyileri (Ertuğrul Bircan Çopur)
Selamlar. Biz de modaya uyup yılın en iyileri için birer liste hazırlayalım dedik; ama Aralık ayı içinde bile nefis albümler gelmeye devam ettiği için gerçekten yılın son günlerini beklemek mantıklı gözüktü. Birçok kritikte, orada, burada söylediğim gibi 2016 yılı metal müzik dünyası için epeyce güzel bir yıl oldu. METALLICA’nın sürpriz bir şekilde bir albüm yayınlamasını bir kenara bırakıp sadece ekstrem müziğe odaklanınca dahi o kadar fazla “çok iyi” albüm karşımıza çıkıyor ki. Hal böyle olunca listelerdeki albüm sayısına bir limit koymadık; ben kendimce 50’nin yeterli olduğunu düşünüp şöyle bir liste hazırladım. Umuyorum ki 2017 50 albümün bile yeterli olmayacağı kadar güzel listelere sebebiyet verir!
46 – 50
Wormrot – Voices
Anaal Nathrakh – The Whole of the Law
The Dillinger Escape Plan – Dissociation
Witherscape – The Northen Sanctuary
Harakiri for the Sky – III: Trauma
41 – 45
Neurosis – Fires within Fires
Hail Spirit Noir – Mayhem in Blue
Nails – You Will Never Be One of Us
Obscura – Akróasis
Gadget – The Great Destroyer
36 – 40
Glorior Belli – The Flock that Welcomes Sundown
Mantar – Ode to the Flame
Oathbreaker – Rheia
Trap Them – Crown Feral
40 Watt Sun – Wider than the Sky
31 – 35
Antaeus – Condemnation
Death Fetishist – Clandestine Sacrament
Cobalt – Slow Forever
Cult of Luna & Julie Christmas – Mariner
Graves at Sea – The Curse That Is
26 – 30
Trees of Eternity – Hour of the Nightingale
Thrawsunblat – Metachthonia
Candlemass – Death Thy Lover (E.P.)
Gorguts – Pleiades’ Dust (E.P.)
Furia – Księżyc milczy luty
21 – 25
Darkthrone – Arctic Thunder
Opeth – Sorceress
Ghost – Popestar (E.P.)
Blood Incantation – Starspawn
Schammasch – Triangle
16 – 20
Thy Catafalque – Meta
Ulver – ATGCLVLSSCAP
Inter Arma – Paradise Gallows
Setentia – Darkness Transcend
Ashbringer – Yūgen
15. Dark Tranquillity – Atoma
Fikirlerimizi diğer dostlarla birlikte de uzun uzun yazdık; ama ne olursa olsun “Atoma” bu listemde yer alacaktı zaten. Çok; ama çok sevdiğim DARK TRANQUILLITY’nin tekrar formunu yakaladığını görmek benim için gerçekten büyük bir mutluluk kaynağı. Grubun hem eski, hem yeni albümlerini kucakladığı ve bir şemsiye altında toplandığı “Atoma”, böyle grupların kolay kolay tükenmeyeceğinin bir kanıtı gibi.
14. Mesarthim – .- -… … . -. -.-. .
Avustralyalı MESARTHIM, kozmik black metali elektronik müzik/trance etkileşimleriyle birleştirdikleri ilk albümleri “Isolate” ile epey beğenimi kazanmıştı. Alışmamın biraz daha zaman aldığı bu ikinci albüm ise daha atmosferik black metal sularına yüzmüş ve elektronik elementler gitarların kazımasını melodik bir tabanla desteklemek için kullanılır olmuş. MESARTHIM ciddi ciddi müzik dinlemek istenen anlardan ziyade bir işin arkaplanında akıp gitmeye daha uygun bir müzik yapıyor, ve artık benim için mutlaka takip edilecekler listesinin tepelerinde yer alıyor.
13. Hypno5e – Shores of the Abstract Line
Kendi deyimleriyle “sinematik” metal icra eden HYPNO5E “Acid Mist Tomorrow” ile ciddi anlamda adını duyurmaya başlamıştı. “Shores of the Abstract Line”da ise, bana göre o zaman da çok iyi yaptıkları bir sürü şeyi daha da ileriye taşıyarak dinleyenlerin kolay kolay unutamayacağı bir tecrübeyi yaratma başarısı göstermişler. Uzun şarkılar yapma konusunda bariz bir ustalığı olan HYPNO5E, bu defa daha kısa ve odaklı şarkılarda da şansını denemeye başlamış ve hedefini 12’ye epey yakın noktalardan vurmuş.
12. Behexen – The Poisonous Path
Dümdüz black metal iyi icra edilince gerçekten muazzam bir müzik türü olabiliyor. Geçen yıl MGŁA’nın tüm dünyayı (evet) ikna ettiği bu gerçeği savunma sırası ise bu defa BEHEXEN’e gelmiş gibi gözüküyor. Az ama öz albüm çıkartan grup, “The Poisonous Path”te tekerleği yeniden icra etmiyor ve yapılması gereken her şeyi doğru yaparak yılın en iyi işlerinden birine imza atıyor.
11. Skáphe – Skáphe²
Son dönemin boğucu/dezonant black metaline bir katkı da SKÁPHE’den geldi. Bir zamanlar çok beğendiğim CHAOS MOON’un esas adamı Alex Poole’un tek kişilik grubu olan başlayan SKÁPHE, bu ikinci albüm öncesinde MISÐYRMING ve NAÐRA gitaristi D.G.’yi de kadrosuna katınca hem USBM, hem de yeni dönem İzlanda black metalinin en iyi yanlarını alan nefis “Skáphe²” çıktı ortaya. Underground piyasasında gittikçe adını duyurmakta olan grup eminim ki ileride daha da bilinir olacak ve black metal dünyasının ses getiren gruplarından biri haline gelecek.
10. Naðra – Allir vegir til glötunar
İzlanda’nın “net” black metaline en iyi örneklerden biri olan NAÐRA, ilk uzun süreli albümüyle şahsen benim aklımı almayı başardı. Aynı ülkeden çıkan gruplardan bir nebze farklı olarak daha direkt bir black metal icra eden grup “Allir vegir til glötunar” ile nasıl akıp gittiği anlaşılmayan bir hücum müziği icra ediyor adeta. Alışılagelmişin dışındaki kapağıyla karmaşık beklentiler yaratan albüm, çok fazla yenilik getirmiyor olmasının açığını müthiş besteler ve icra ile dolduruyor.
9. Zhrine – Unortheta
Azıcık nüfusa sahip İzlanda’nın metal dünyasındaki ağırlığını gittikçe arttırıyor olması bize kültürün, yaşam biçimlerinin insanın sanatsal eğilimlerini nasıl da etkileyebildiğini epey çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Genelde net black metal gruplarıyla karşımıza çıktığından bahsettiğimiz ülkeden bu defa death/black metali hem melodik, hem atmosferik hem de ürkütücü bir bileşimle önümüze koyan ZHRINE selam veriyor. “Unortheta” ile müthiş bir başlangıç yapan grup, sonraki yıllarda da mutlaka takibe alınmalı.
8. Borknagar – Winter Thrice
Çok özel müzisyenler demişken, BORKNAGAR kadrosunu övmemek olmaz. Her enstrümanda olduğu gibi çeşitli vokal tarzlarında da metal dünyasının en önde gelen isimlerinden birkaçını barındıran grup istikrarlı bir şekilde çok iyi albümlere imza atıyor olsa da bu defa kendi çizgisini dahi biraz ileriye çekmeyi başardı. “Winter Thrice” kuzeyin soğuğunu bize direkt hissettirmeyen, bunun yerine tahta bir kulübede şöminenin önüne kurulup camdan dışarıdaki kar fırtınasını gözetlettiren, doğanın kudretini farklı yönleriyle yüzümüze vuran bir albüm.
7. Skuggsjá – A Piece for Mind & Mirror
Çok özel iki müzisyenin elinden çıktığı için zaten kötü olmasını hiç beklemediğimiz SKUGGSJÁ yine de beklentileri aştı desek yanlış olmaz sanırım. Ufak bir yan proje olarak yola çıkan SKUGGSJÁ kısa süre içinde kendini ABD’de bile konser verirken buldu. “A Piece for Mind & Mirror”ı dinlemiş olan kimse için bu bir sürpriz olmamıştır ama muhtemelen; muazzam bir doğallıkla Norveç kültürünü bir metal tepside bize sunan ikili, keşke bütün yan projeler böyle olsa diye düşündürtecek kadar iyi bir albüme imza attı.
6. Forteresse – Thèmes pour la Rébellion
Bu yılın benim için en iyi kazamlarından biri, tam 10 yıl önce “Métal noir québécois” ile tanışıp daha sonra tamamen radarımdan çıkan FORTERESSE’le yeniden buluşmak oldu. Bu ayrılıkçı Kanadalılar, alabildiğine melodik bir isyanın ve doğurduğu savaş ve yangınların müziğini yine mükemmele yakın bir şekilde icra ediyorlar. Kapağı, yaşattığı hissiyatı ve isyanı iliklere kadar hissettiren sözleriyle “Thèmes pour la Rébellion” çok fazla iyi albümün arasında bile kendini ön plana koymayı başarıyor.
5. David Bowie – Blackstar
Çok fazla iyi albümün yanında, çok da fazla kötü haber aldığımız bir yıl olan 2016’nın benim için en kötü haberlerinden biri DAVID BOWIE’yi kaybetmekti; ve en iyi albümlerinden biri de ölümünden yalnızca birkaç ay önce çıkan “Blackstar” albümüydü. Yıllarca hep çok, çok iyi eserleri peş peşe dizen BOWIE adeta neyin gelmekte olduğunu bilerek bize kendi swansong’u ile veda etti. “Blackstar”, hem hüznün, hem şımarıklığın, hem neşenin bir arada yaşanabildiği, unutulmayacak bir albüm.
4. Moonsorrow – Jumalten Aika
Kanımca (hafifçe) geriye doğru atılan bir adım olan “Varjoina kuljemme kuolleiden maassa”dan sonra grup yine kendi ortalaması olan o nefis seviyeyi yakaladı bu yıl. Black ve folk unsurları arasındaki dengeyi belki de en iyi kurdukları olan “Jumalten Aika”, MOONSORROW’un yaptığı istisnaısız her iş gibi yılın en iyi eserlerinden biri.
3. Ulcerate – Shrines of Paralysis
Boğucu bir nefretin müziğini yapıyor ULCERATE. Geçtiğimiz yıllarda “Everything is Fire” ve “Destroyers of All”u o kadar çok dinlemiştim bu bunları, özellikle ikincisini, aşabilecekleri fikri dahi çok saçma gelmeye başlamıştı. “Shrines of Paralysis” bunu anlamsız bir akıcılıkla başarıyor. Dinlemesi çok keyifsiz, insana dişlerini gıcırdattıran ama bu kadar çok kendini tekrar tekrar dinleten bir albümle daha karşılaşmamış olabilirim hayatımda. Grup gittikçe metal dünyasının tepesine doğru ilerlemeye devam ediyor.
2. Deathspell Omega – The Synarchy of Molten Bones
Açık konuşayım, ilk dinleyişimde “of bu defa çok karıştırmışlar her şeyi galiba” dedim. Defalarca ve defalarca dinledikten sonra ise gruba karşı zaten var olan hayranlığım artık bambaşka yerlerdeydi. 30 dakika boyunca dinleyiciye bu kadar amansızca saldıran, dinleyeni kan revan içerisinde bırakan ve gücünü yalnız müziğinden değil, sözlerinin de aynı derecedeki yoğunluğundan alan bir başka albüm daha yok metal tarihinde. DEATHSPELL OMEGA gerçekten bambaşka.
1. Vektor – Terminal Redux
Fikirlerimi uzun uzun açıkladım zaten; ama kısaca tekrar belirteyim. “Terminal Redux” inanılmaz bir albüm. Her anı dolu, her anı ustalık kokan, yenilikçi fikirlerin thrash metal gibi sınırları çok belli bir türü bile ne kadar farklılaştırabileceğini apaçık gösteren; fakat bunu asla abartıya kaçıp itici hale getirmeyen muazzam bir eser. Üzerinden zaman geçtikçe ve bu fikirleri sürdürmeye çalışacak başka gruplar ortaya çıktıkça değeri çok daha fazla anlaşılacak, buna pek şüphem yok.