Kritik

Deathspell Omega – The Synarchy of Molten Bones

Aniden, habersizce ortaya çıkan yaratımları değerlendirmek biraz daha kafa karıştırıcı bir süreç. Bahsi geçen yaratım çıkışından yalnızca bir ay önce ilk defa haberi verilmiş, daha sonra da söylenen çıkış tarihinden bir hafta önce, ortada herhangi bir şey yokken beliriveren bir DEATHSPELL OMEGA albümü ise değerlendirmek daha da kafa karıştırıcı bir süreç. Gerçi tüm çevresel şartları bir kenara koyunca dahi, bir DEATHSPELL OMEGA yaratımını değerlendirmek kendi başına zaten hiç de kolay bir iş değil.

İlk paragraftaki yaratım kelimesi boşuna seçilmedi. Arkasındaki insanlarla ilgili hiçbir şey bilmediğimiz; fakat bunca bilgi eksikliğine rağmen yalnızca müziğe indirgemenin mümkün olmadıği bir grup DEATHSPELL OMEGA. Müziği yalnızca insanlarla iletişmek için arayüz olarak kullanan bir oluşumdan bahsediyoruz burada. Ortaya koydukları müzik, yaratımlarının bir parçası yalnızca. Ve yalnız bu parça dahi günümüz metalinde onları ayrı bir yere koymaya yetecekken, DEATHSPELL OMEGA tüm bileşenleriyle ruhaniliğe varan bir kimlik. İşte tam olarak da bu sebeptendir ki, DEATHSPELL OMEGA’yı severek dinleyen kimse yalnızca müzikleri için yapmıyor bunu. Tam olarak bu yüzden grup yeni bir yaratım duyurusu yaptığında sevenleri de nefret edenleri de bir şeyler söylemek zorunda hissediyor kendini, ya da grubun adı dahi geçtiğinde kalp atışları hızlanıyor bir sürü insanın. Kendi özelimde konuşacak olursam, işte bu yüzden aynanın karşısına hemen her geçtiğimde tişörtümü omzuma kadar sıyırıp oradaki DEATHSPELL OMEGA dövmesine birkaç saniye bakıyorum.

“The Synarchy of Molten Bones” böylesine bir kimliğin ortaya koyduğu bir yapıt, ve evet, değerlendirmesi oldukça kafa karıştırıcı.

Grup kendi içinde kendi black metalini defalarca yeniden tanımladı şimdiye kadar. Aynı elden çıktıkları su götürmese de, “Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum”daki black metal ile “Kénôse”deki, yahut “Paracletus”taki veya “Drought”taki black metaller birbirleriyle aynı değil. Her defasında yeniden tanımlanan, her defasında dinleyiciyi farklı bir şekilde vuran tüm bu çılgınlıklar bu defa en yoğun, en karanlık, en habis yanlarıyla bizi boğmak için sözbirliği etmiş gibi tepemize çöküyorlar. DEATHSPELL OMEGA ile ilgili en idrak edemediğim nokta sanıyorum ki benim için her zaman bu kadar eşsiz olmalarının en önemli yönü olarak kalacak. Bizden farksız şekilde yemek yiyen, su içen, bir şekilde para kazandıkları işler yapan bireyler nasıl oluyor da bu denli dipsiz bir karanlığı yaratacak ruh halini ve kudreti elde ediyorlar, buna aklım asla eremiyor.

Yalnızca 30 dakika süresiyle önce EP sandığımız “The Synarchy of Molten Bones” ilk dinleyişten itibaren neden başlı başına bir albüm olduğunu bu boğuculuğuyla göze sokmayı müthiş başarıyor. Albüm kapağında resmedilen tüm o karamsarlık, dünyadışı olumsuzluk 30 dakikanın her saniyesinde kafamıza vura vura “buradan çıkış yok, ben seni ne zaman azledersem ancak o zaman özgürsün” diyor. İşin ilginç tarafıysa, dinleyicinin ciddi manada nefesini daraltacak kadar yoğun bu müziği yaparken DEATHSPELL OMEGA’nın şimdiye dek toplamda hiç olmadığı kadar özgür olması. Günümüze değin yaptıkları farklı black metal tanımlarının bu defa birçoğunu birlikte kullanarak, adeta Kraken’ın tüm kollarını birden kullanarak gemiyi karanlık dehlizlere çekmesi gibi yutuyor bizi müziğiyle grup. “Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum”dan sonra temposu düşmeye başlayan, post-metal etkilerinin gittikçe yüzeye çıkmaya başladığı dönemi geride bırakıp, hiç olmadığı kadar yoğun saldıran bir hale bürünmüş DEATHSPELL OMEGA; ve albümün yarım saatlik süresi burada iyice mantıklı bir hal alıyor. Yaratığın avını nefessiz bırakıp parçalamak için daha fazla zamana ihtiyacı yok. “Internecine Iatrogenesis” nihayete erdiğinde her şey çoktan bitmiş oluyor zaten.

Karanlık bir odaya girdiğimizde gözlerimizin karanlığa alışması için hep bir süre geçmesi gerektiği gibi, DEATHSPELL OMEGA albümleri de emek ve zaman ile tüm köşelerini gösteriyor bize, bu hep böyle oldu. Bu defa oda hiç olmadığı kadar karanlık, ve köşede kuduz bir köpek dehşeti pekiştirmek için kulaklarını dikmiş, gözlerinizin onu seçebilir hale gelmesini bekliyor. Sakınmanın faydası yok.

95/100

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Ertuğrul Bircan Çopur

Doydum ama aç gözlülükten yiyorum.

6 thoughts on “Deathspell Omega – The Synarchy of Molten Bones

  • öncelikle yeni blogunuz hayırlı olsun. PA’dan ayrıldığınızı duyunca bakınıp buldum burayı. Korhan’dan kallavi bir “Hardwired… to Self-Destruct” kritiği bekliyorum. yorumu okuyamazsa kendisine bunu iletin.

    albüme gelirsek açık söyleyeyim, ben Fas… ve sonrası dso’cusuyum. Paracletus ve Drought her saniyesiyle aklımı yerinden acı acı söken icraatlar oldu ama bu çok başka. tarif edilemez güzellikte bir kaos var. misal ilk şarkının 5:00 ve sonrası müzikte en çok sevdiğim şeylerin özeti gibi. sonra, Internecine Iatrogenesis komplesi ile hayatımda duyduğum en mükemmel şeylerden biri. keza Famished for Breath’in 3:02 sonrası hayatımda duyduğum en kusursuz şeylerden. daha çok fazla ayrıntı var ama abartıp keyif kaçırmamak için tutuyorum kendimi.

    albüm o kadar üst düzey ki, muadillerini (Ulcerate, Gorguts) acayip sönük bıraktılar bence. Départe ve Schammasch gibi grupların albümlerini zaten zayıf bulmuştum. varsa başka ıskaladığım dezonant black/death işleri belirtirseniz sevinirim.

    Yanıtla
    • Cok sag ol ismail. Korhan dun itibariyle inzivaya cekildi, haftasonu Hardwired… kritigi gelecek eheh.

      Ulcerate (ve kismen Schammasch) disinda dediklerine katiliyorum. DsO bence de aralarinda en iyi isi yapti; ama Ulcerate’i yabana atamiyorum ya, Destroyers of All’u gececekleri bir sey beklemiyordum acikcasi.

      Bunlara benzer Setentia – Darkness Transcend onerebilirim, hic fena bir ilk album cikartmadilar. Pek dezonant denemez muhtemelen ama son zamanlarda begendigim baska bir death/black albumu de Death Fetishist – Clandestine Sacrament oldu. Bir de yilin benim icin surprizi Skáphe – Skáphe2 var, onu daha detayli yazacagim umuyorum bir ara.

      Yanıtla
      • Setentia – Darkness Transcend cidden inanılmaz. Ulcerate ile kafa kafaya gördüm ben şahsen. Death Fetishist keza çok iyi ama seninde dediğin gibi konumuz dışında kalıyor biraz. Skáphe henüz dinlemedim, yazından sonra bakıcam illaki.

        Yanıtla
      • bro dinledin mi bilmiyorum ama Phobocosm – Bringer of Drought diye ilgini çekecek bir albüm var. onunla ilgili fikrini de merak ediyorum.

        Yanıtla
        • Deprived’i manyak gibi dinlemistim birkac sene once de bu sene yeni album cikarttiklarindan hic haberim olmadi. Hemen gomuluyorum, sag olasin.

          Yanıtla
  • KüçükLebowski

    ”Öyle bir albüm yapalım ki kimse dinleyemesin.”
    Yolda kulaklıkla dinleme gafletinde bulunup 2. şarkıyı tamamlayamadan kapatmıştım. O zaman radarıma takılmış ve uygun bir zamanda derinlemesine inceleyeyim ben bu grubu demiştim. 🙂

    Yarım saat ancak bu kadar zorlu olabilir. En az bir 10 kez dinlemek lazım.

    Yanıtla

madbutcher420 için bir cevap yazınCevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.