KES – Kamlama
Bu kritik 3 Haziran 2015’de kaleme alınmıştır.
Sağda solda okuduğum, sanat hakkında yapılan muhabbetlerde de çokça duyduğum şu “Türkiye standartları” tabirinin geçerli bir argüman olmaması gerektiğini belirterek bodoslama bir giriş yapıyorum kritiğe evet. Ülkenin kuruluşundan beri sanatın her alanında çok kaliteli eserler çıktı bu topraklardan ve çıkmaya da devam ediyor. Ne var ki toplum olarak algıda ayırt ediciliğimiz genelde olumsuzluklar üzerine odaklandığı için ve DNA’mıza işlenmiş yüzyılları aşan batı hayranlığı takıntımız olduğu için, kaliteli eserleri yüceltmek yerine, vasatın altına olana kin kusuyoruz. Özellikle son dönemde hususiyetle metal türü altında çıkmış kaliteli eserlere ve 70’lerden beri kimi zaman derinden kimi zaman popüler olarak süregelmiş yaratıcı rock furyasına biraz aşina biri için “x albümü Türkiye standartlarına göre çok ilerde” gibi bir cümle, en yumuşak tabirle abestir. Bugün de çıktığı gibi kalitesiyle göze dolduran bir albümden bahsedeceğiz.
Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki; enstrümantal albüm yapmak çok cesaret isteyen ve bir o kadar da zorlukları olan bir iş. Vokalin şarkıya kattığı dinamizmi enstrümanlar arasına doğru biçimde dağıtmak, hele de biri diğerinden bariz öne çıkmayacaksa (örneğin bir gitarist albümü olmayacaksa) gerçekten üst düzey müzisyenlik ve yaratıcılık istiyor. Bu hassas denge kurulduğunda da, sürükleyiciliği sağlayabilmek gibi ikinci bir zorlukla karşı karşıya kalıyor müzisyen. Neyse ki “Kamlama” bu saydıklarımın üstesinden ustalıkla gelmiş. Albümün hiçbir yerinde kulak vokal aramıyor, şarkıların ne başında ne ortasında ne de sonunda bir yavanlık, boşluğa düşme yok. Tabi hiçbir başarı tesadüf değildir, grup elemanlarının künyelerine bakıldığında, daha albüm çıkmadan kaliteli bir işin geleceğinden emin olmak mümkün.
Her müzisyenin kendi enstrümanında adeta devleştiği, parlak zekâ ürünü bir sürü geçiş, riff, düzenlemenin mevcut olduğu albümde aslında göz ardı edilemeyecek tekniklik söz konusu. Güzel olan ise bunun hissedilmemesi. Müzikal anlamda mastürbasyon yapmaya en münasip tür olan enstrümantal müzik çerçevesi altında kolektif, maksada yönelik, yıkıcı olmak yerine yapıcı bir iskelet oluşturulmuş ve tecrübenin verdiği mütevazilik notalara da yansımış. Ferah sound, iyi prodüksiyon ve güzel gitar tonları da üzerine eklenince, hemen her koşulda dinlenebilecek, defalarca çevrilebilecek bir çalışma ortaya çıkmış.
Vokalsiz albümlere karşı nedensiz önyargımı kırmamı sağlayan yegâne albümlerden biri olan “Mi kubbesi”ne de yapı bakımından çok benzeten bir tek ben değilim. İnternette birkaç mecrada da gözüme çarptı bu benzetme. Aslında kulvar bakımından pek aynı bulmasam da, parçaların kreasyonunda, gidişatlarında ve isimlerinde benzerlikler mevcut ki bu oldukça güzel bir şey. Hatta ilk açtığımda “31” şarkısının “41” şarkısıyla bir ilgisi var mı acaba diye düşünmedim değil.
“Kamlama”nın kimi vakit hoşuma giden kimi vakit de hafif canımı sıkan bir diğer özelliği ise bütün şarkıların ömrünün oldukça uzun olması. Kimi şarkılar malumunuz üzere belli başlı bazı hislere bürünmüştür ve her dinlenildiğinde o hissi yansıtmakla mükellef gibidir. Bunun kötü bir şey olduğunu söylersem çarpılırım. Tavrı net olan şarkılar her daim candır ama asıl sevdiklerim her dinleyişte yeni şeyler keşfettiren, birçok manzarayı, durumu, duyguyu içinde barındırabilme muktedirliğine sahip olan uzun ömürlü şarkılar oluyor genelde. Bu albümde de hemen her şarkı bu söylediğim tarzda. Bu sebeple ilk dinlenildiğinde büyük ihtimalle çok bir şey anlaşılmayacak, fakat üzerlerinden geçtikçe şekilleneceğine ve hak ettiği değer verileceğine inanıyorum. Yani bir bakıma üç dört sene sonrasının bir “Mi Kubbesi” olmaya aday bir albüm diyebilirim. Diğer yandan bunun canımı sıkan bir yanı da var, o da şu ki albümdeki şarkılar oldukça geniş renk yelpazesi var ve bu bazen minik kafa karışıklıklarına vesile olabiliyor. Yine yelpazeyi fazla kısmadan fakat biraz daha dinleyiciyi belirli tonların içine sokan şarkılar olsaydı, ilk dinlemelerde yaşanacak bir takım anlaşılmazlıklara hiç mahal verilmezdi. Şarkıların gidişatları ve vurguları üzerine biraz daha kalın çizgiler atılsaydı sanırım, gerçekten benim için başyapıtlık mertebesine ulaşabilirdi. “Mi Kubbesi” de bunu çok iyi başardığı için ölümsüz bir eser zaten. Elbette çok büyük bir eksi değil bu, ortada gerçekten çok içten, doğal bir çalışma var. Bize düşen de bol bol dinleyip destek olmak. “Yerli grup” olduğu için değil, kaliteli olduğu için destek olmak, çünkü her ne kadar klişe olsa da, müziğin milliyeti yoktur arkadaşlar.
Düz bir son cümle olacak ama “Kamlama” her şeyiyle çok güzel bir albüm.
85/100