Marduk – Plague Angel
Marduk ile garip bir ilişkim var. Grubun ilk üç albümü hayatımda en çok dinlediğim ilk 10 black metal albümü arasında olabilir. Serpent Sermon hariç son üç albüm de ilk 15 içerisindedir muhtemelen. Aradaki albümleri ise dinlemek istediğimin yarısı kadar bile dinlediğimden emin değilim. Tabii bu her birini yaklaşık ancak 50 defa dinlemek manasına geliyor. Kısacası Marduk için mermiye kafa atarım. Hele ki Mortuus denen iblis, sislerin arasından belirip Marduk’a çıkageldikten sonra, tankın önüne bile yatarım gerekirse.
Legion mükemmel bir vokalist, buna kesinlikle karşı çıkmıyorum. Fakat hem “rock star” havaları, hem de dönem itibariyle Marduk’un içinde bulunduğu durumdan grubu çıkartabilecek yaratıcılıkta olmaması, Legion’un en büyük eksi yönüydü ne yazık ki. Abyss stüdyolarının tüm imkanları bile grubun müzikal düşüşünü zayıflatmaya yetmiyordu. Bu nedenle Mortuus Marduk’un başına gelmiş en iyi şey olarak kalacak muhtemelen. Eleştirilerin katlanarak arttığı bir dönemde risk alan Morgan’ı da saygıyla anıp yavaştan albüme geçelim.
Plague Angel’ın tek özelliği Mortuus değil tabii. Grubun ilk iki -mükemmel- albümünde gitar çalmış Devo’nun bu defa bas gitarı eline almış bir halde dönüşü de şüphesiz Marduk’a bir hava katmış. Yeri gelmişken; sırf basları için dinlenebilecek albümlerden biri de Plague Angel’dır benim için. Gürül gürül, sular seller gibi derler ya, öyle. Neyse. Hem vokal değişimi, hem eski bir dostun evine dönmesi, stüdyo değişikliği (Endarker) derken Plague Angel’ın grubun “ben daha ölmedim, yaşıyorum yani,” dediği bir albüm olması kaçınılmazdı. Zira öyle de oldu, çok da iyi oldu.
En büyük değişim şüphesiz müziğin nefes aldığı bölümlerin de olmasıydı. Heaven Shall Burn… veya Panzer Division Marduk’daki son sürat müzik, her ne kadar insanda litre litre taze sıkılmış karışık meyve suyu tüketmiş gibi bir coşku yaratsa da, dur durak bilmeyen ve düz bir çizgide giden albümler dinleyiciyi yoruyordu. Nihayet Marduk barzoluğundan ödün vermeden de müziğe nefes aldırabileceğini fark etmeyi başarıyor Plague Angel’da. Daha sonra birçok şarkıda da başvuracakları mid-tempo gitarlar, Mortuus’un sonu gelmeyen, içindeki tüm pisliğiboşaltmaya çabalar gibi attığı çığlıklar, Perish In Flames gibi şarkıların doğumunu, böylelikle müziğin daha oturaklı ve değişken bir yapıya bürünmesini sağladı.
Steroidden beyni dönmüş vücut geliştirici gibi sürekli daha hızlı, daha sert, daha daha daha, algısından nihayet kurtulmuş olması, Marduk’un hayatını kurtardı. Plague Angel sadece bu yönüyle bile grubun kariyerindeki en önemli albümlerden bir tanesi. Albümün büyük bir bölümü o dönem için alışılmış olan Marduk müziğine ait şarkıları da barndırmasına rağmen mesela bir Perish In Flames’i, Seven Angels, Seven Trumpets’i Wormwood’a veya Rom:512’ye koysak kesinlikle sırıtmayacağını düşünüyorum. Buradan da grubun gerçekten de müzik yazmaya başladığını, belirli bir gidişatı benimsediğini ve direksiyonu 90 derece kırıp arabaya takla attırmak yerine yumuşak hareketlerle yönünü bulduğunu görebilmek grubun büyük bir hayranı olarak şahsıma büyük keyif veriyor.
Endarker stüdyolarının da hakkını vermek gerek. Çoğunlukla dur durak bilmeyen müziği anlaşılır bir prodüksiyon ve sound ile yoğurmuş olması Plague Angel’ı daha dinlenebilir hale getiriyor. Örneğin Life’s Emblem gibi, The Hangman of Prague-Throne of Rats (Ben uzun süre bu ikisini tek şarkı sandım bir de,) gibi duru durağı olmayan şarkılar Panzer Division sounduyla kaydedilmiş olsaydı herhalde bu kadar dinleyemezdim. Şüphesiz bu noktada bas gitarın ön planda oluşu büyük bir etken. Zira Baptism by Fire, Christraping Black Metal filan her ne kadar protein barı gibi şarkılar da olsalar, tıpkı o tatsız uyduruk barlar gibi bir süre sonra (aslında yıllardan bahsediyorum tabii, öyle kısa bir süre değil haha) insanın canını sıkabiliyor.
Herkesin bildiği bir albüm hakkında uzun uzadıya analizlerde bulunmak yerine kendi fikirlerimi arka arkaya sıralamayı tercih ettiğim için abuk bir yazı oldu. Ancak Marduk’un Plague Angel’da gösterdiği kapasitenin ileride neler yaptığını birebir görmüş dinleyiciler olarak bu albüm hakkında oturup didik didik bir şeyler karalamanın manasız olacağını düşündüm. Grubun “norsecore” döneminden kurtulmaya başladığı, tekrar gönüllerdeki tahtına geri oturmak üzere harekete geçtiği albümü işte Plague Angel. Daha ne olsun. Serpent Sermon’la çıkışları biraz yavaşladı ama Marduk hala dünyanın en iyi grubu, hehe.
Bir de Türkiye’ye gelin artık. Ağzıma ağzıma bağır Mortuus. Lütfen.