Klasik Bir Cumartesi: Burzum – Hvis Lyset Tar Oss
Bugün black metal diye bir şey varsa bunu belli bir oranda Burzum’a borçluyuz. Merhaba.
1991 yılında, Bergen’de başlayan Burzum’un yolculuğu geçtiğimiz günlerde Fransa’nın ortasında bir yerlerde sona erdi ve bu haber haliyle metal müziği dinlemeye başladığım, Varg Vikernes diye bir adamın varlığını keşfettiğim yıllara geri dönmeme neden oldu…
Lise ve üniversite yıllarında sıklıkla gittiğim ve içerisinde müzik kutusu da olan, bir işhanının ışık görmeyen bodrum katında bulunan derme çatma, karanlık bir barda, hayatımda gördüğüm en güzel kavgaya tanıklık ettim. Sanıyorum sene 2005 ya da 2006 idi ve olaylar şu şekilde cereyan etti:
Karanlık köşelerden birinde oturmuş sulu birasını yudumlamakta olan, siyahlar içerisinde kvlt bir vatandaş kalkıp barın arkasında bulunan mekanın sahibinden bozuk para istedi ve ardından MAYHEM – De Mysteriis Dom Sathanas albümünü olduğu gibi, peş peşe attı müzik kutusuna. Sonra yerine geçti ve keyifle birasını yudumlamaya başladı. Albüm ilerledikçe kendinden geçiyor, kafa sallıyor, nakaratlara eşlik ediyordu. Henüz albüm yarısına bile gelmemişti ki başka bir masadan yine metalci mi metalci bir başkası kalktı ve aynı şekilde bozuk para alıp, bozuk paraları çifter çifter makineye atarak araya girip (lükse bak!) Burzum – Hvis Lyset Tar Oss albümünü yapıştırdı komple. Det Som En Gang Var‘ın henüz ilk dakikalarında Mayhem atan zat “arkadaş oldu mu şimdi, o kadar şarkı atmıştım; hem araya giriyorsun hem de bu şerefsiz katil BURZUM’u atıyorsun, ayıp!” gibi bir şeyler söyledi. Tabii karşı köşeden cevap gecikmedi: “Mayhem kimmiş kardeşim, Varg’ın hakkını yedi o pezevenkler, oh olsun!”
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Tezgahını devirip kavgaya dalan esnaflar gibi birbirine girdiler. Masalar, sandalyeler, bira bardakları havada uçuştu. Norveç’te işlenen bir cinayet nedeniyle İç Anadolu’nun göbeğinde, Ankara’nın izbe bir barında birtakım gençler birbirlerine girdiler. Daha da uzatıp abartmak istemiyorum ama o gün gerçekten de metal müzik adına inanılmaz bir gün yaşandı orada…
Bunu yalnızca insanın hayatında bir defa karşılaşabileceği (hatta bir defa bile zor galiba düşününce) bir olay olduğu için değil, aynı zamanda Burzum’un ne kadar büyük olduğunu çok iyi gösterdiği ve beni çok etkilediği için anlatıyorum. Hakikaten de Avrupa’yı şoke eden, Norveç’ten yükselen black metal salgınının fitilini ateşleyen, bütün hayatı garipliklerle dolu bir insan Kristian Larsson Vikernes. Evet, bir ismi de bildiğimiz Kristian. Batman ile Superman’in annelerinin isminin Martha olması gibi bir şey yani. Tabii 1993’de Kristian ismini resmi olarak Varg’a çevirdiğini, daha sonra 2008 yılında ise ismini komple Louis Cachet olarak değiştirdiğini de ekleyeyim ki eksik bilgi olmasın.
BURZUM müziğini ilk duyduğum günden itibaren yıllarca kafamda tam olarak ifade edemediğim, beni ona çeken bir şeyler var ve bunu yıllar yıllar sonra, Varg hapisten çıkıp kendi YouTube kanalında videolar çekmeye başladığında dahi doğru cümlelerle anlatamadım. Burzum’un bir şekilde kazananın müziği olduğunu düşünüyorum; avcının, katilin (no shit Sherlock), yaratanın, herhangi bir ikiliğin galibi her kimse onun müziği bu. Söz konusu Burzum olduğu zaman Varg’ın muazzam özgüvenli, korkunç derecede duruma hakim bir hali var ve sanıyorum beni bu müziğe en çok çeken özelliği de bu.
Hvis Lyset Tar Oss ise her ne kadar ana akımcı tayfanın gözünde Filosefem kadar popüler olmasa da black metal için aslında kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük bir albüm. Ortalama on bir dakika süreye sahip dört parçadan oluşan, black metal kültürünün en önemli miraslarından bir tanesi. Benim de kısa bir dönem Filosefem‘i öne koymuşluğum var elbette ama bu müziği dinlemeye devam ettikçe Hvis Lyset Tar Oss da her geçen gün daha değerlendi ve Varg’ın pek çok alt türün tohumlarını nasıl attığını fark ettikçe daha da büyük saygı ve sevgimi kazandı. Varg’ın dağınık, özensiz ve o haliyle kusursuz olan prodüksiyon anlayışı, saç kurutma makinesi veya elektrikli testere tadındaki gitar soundu, günlerdir, haftalardır zindanda işkence gören bir mahkumun, kalenin taş duvarlarının içinde yankılanan ve insanların rüyalarına musallat olan acı dolu, lanet okuyan çığlıklarına denk vokali ile akıl almaz synthesizer becerisi (buna beceri denmez herhalde; kolu bacağı gibi bir şey synthesizer Varg için), depresif black metalin, ambient black metalin, hatta doğrudan her tür black metalin görüp görebileceği en iyi birkaç albümden birini oluşturuyor.
Tek kusurunun kısa olmak olduğu bir albüm Hvis Lyset Tar Oss. On dört dakikalık ve her nasılsa her defasında albümdeki en tempolu ve pozitif parça gibi hissettiren, halbuki baştan aşağı ambient Tomhet sonrası yine bir patlama yaşamayı, yine o cazır cuzur gitarları ve ürkünç vokali duymayı, adeta mazoşist duygularla bu işkencenin devam etmesini istiyor insan. 1992’de yazılıp 1994’de yayınlanan ve zamana karşı olan savaşını rakibini yerle yeksan ederek kazanan bu çılgınlık, Norveç black metalinin en yüksek zirvelerinden biri ve artık öyle bir dünyada yaşamadığımız için bir daha ulaşılamayacak bir seviyeyi de temsil ediyor bence.
Aşırı uçlardaki politik görüşler, nefret söylemleri, kilise yangınları, cinayetler ve çok daha fazlasının içinden, tüm bunların bir parçası olarak yükselen, yaptığı hiçbir şeyi inkar etmeden kendi doğrularıyla yaşayan ve tercihlerinin sonuçlarına katlanmayı da bilen bir adam Varg Vikernes. Tabii ki söylem ve eylemlerini desteklemiyorum, ancak her ne kadar -sonradan- yaptığı müziği black metal olarak nitelendirmese de black metal ruhuna paralel bir bakış açısına sahip ve black metalin önerdiği şekilde, kendi hayatını yaşayan biri ve buna saygı duyduğumu söylemekten de hiçbir zaman çekinmeyeceğim herhalde. Diğer yandan Burzum ise metal tarihinin en olaylı, en büyük, en önemli, en ilginç isimlerinden biriydi ve ben son bir-iki albüme rağmen bile, ne olursa olsun, epey özleyeceğim. Bunu söylemek gerçekten garip hissettiriyor; elveda Burzum.
dünyanın en iyi black metal albümü budur.benim için diğer herşey(bütün türler için) bu albümden sonra gelir.uzun uzun övmeme gerek yok bu yüzden…
Det Som en Gang Var hala dinlediğim en iyi iki-üç black metal (hatta metal) şarkısından biri.
Bu ilk baskilarda Tomhet yerine “Et Hvitt Lys Over Skogen” sarkisi varmis ve olacakmis sonradan bu ambient olayina girmisler valla bilemedim ilk ergenken varsayilan ayar olarak oyle dinledim ama sanki albumun tamami raw, cayir cayir olsa daha mi iyi olurdu bilemedim. Malum yerlerden cektirip dinledigimde cok acaipti ya hala da oyle tuyleri urpertir. Ankara Mayhem vs Burzum kavgalari da ne meshurdu cidden ne garip milletiz yahu
Et Hvitt Lys Over Skogen HLTO’daki diğer parçaların verebildiği havayı veremiyordu, Tomhet’i koyması daha iyi olmuş bence. Hem bu albüm de tamamen raw bir albüm değil ki. Tamam, her şeyiyle black metal ama duygu yanı da bayağı ağır basıyor.
Raw- Cig albumun soundu manasinda soylemistim. Ne derse o olur zaten 52 dakikalik 3 nota synth’de koyabilir karsi cikamazsin ki obur turlu gecenin bir koru kapini calip orani burani 20 kusur yerinden bicakliyor.
Varg’ın bu albümde ortaya koyduğu karanlık, depresif bir dünya. Buna da (bence) Tomhet daha uygun.
Ne derse o olur kısmına gelirsek, bu sadece Burzum için mi? Tüm müzisyenler, müzik grupları ne derseler o olmuyor mu?
sarcasm /ˈsɑːkaz(ə)m/ (n.) the use of irony to mock or convey contempt.
İlk öğrendiğim rifflerden biridir Det Som En Gang Var’ın o acımasız, vermek istediği hissi dinleyenin içine kazıyan gaz riffi. Özellikle bu şarkının sonunda fade out ile biten riff.. Varg’ın insanın içini yırtan çığlıkları.. Tamamen saf bir müzik albümü. İnsan yaptığı işte, tamamen katıksız ve samimi olunca böyle oluyor. Vermek istediği duyguyu çok iyi veriyor ve insana inanılmaz bir hüzün ile hiç yaşamadığı zamanların, hiç görmediği şeylerin özlemi ve acısını tattırıyor.
Geri bildirim: Klasik Bir Cumartesi: Burzum – Filosefem – Metalperver